Salı, Eylül 20, 2011

Rüyalar

Geçenlerde Prof. Ümit Meriç'in konuk olduğu bi programa denk geldim. Ümit hanım başlı başına bi yazı konusu olabilecek bir insan seyrettiğim kadarıyla ama benim bahsetmek istediğim 33 yıldır rüyalarını yazıyor olması.

Son dönemde popülerleşen kuantum, melekler falan derken bu döngünün içine girenlerin rüya kartları rüyalarını düzenli olarak yazmaları da şahit olduğum şeyler.

Bazı rüyaların anlamlı olduklarını, iç dünyamızı yansıttıklarını, anlayabilene mesajları olduğunu kabul ediyorum, inanıyorum. Peygamberler, ermişler, evliyaların rüyalarının onlara yol gösterici olduğunu menkıbelerden, hikayelerden biliyoruz. Ancak rüyaların bize bir şeyler anlatması için ermiş, derviş olmaya gerek yok sadece kendi iç sesini dinleyebilmek, onun farkında olmak ve kendini ona bırakmak gerektiğini düşünüyorum.

Rüyaların sembolleri üzerine bilimsel araştırmalar yapan, onun deyimiyle aynı kollektif kültüre ait olduğumuz, ortak dili konuşup aynı tarifleri yaptığımız bu sebeple kendimi ona ve yazdıklarına çok yakın hissettiğim Carl.G. Jung bu alanda okunması gereken önemli eserlere sahip.

Ben de "kod adı Berber"in Jung'la aramızdaki ortak dili keşfettiğinde önerdiği "İnsanlar ve Sembolleri"ni okuyunca rüyaları daha iyi anlamaya ve gerçekten anlayana mesajlar taşıdığını gördüm. Tabi ki bir kitap okumakla "hah tamam, bu budur, bunu demek istiyo" denmiyo. Rüyalarınızı takip etmeniz, parçaları birleştirip mesajı sizin çözmeniz gerekiyor.

Bazen gördüğünüz rüyalar o kaaaadar uzun zaman sonra gerçekle aynı çizgide buluşuyor ki; karşınıza başka bir uyaranın çıkıp -bir nevi başınıza saksı düşmesi- sizi durdurup;

"Baaaak, gördün mü?"

demesi gerekiyor.

Geçenlerde benim karşıma çıkıp dedi de :)))

"Valla gördüm!!!"

Yalnız rüyalar özeldir, neydi, nasıldı, kimdi anlatılmaz. Ancak bir kaç gece önce öyle bir rüya gördüm ki bunun kişisel değil sosyal, toplumsal bir mesaj taşıdığını düşünüyorum.

İki yanı derin uçurum olan toprak bir yolda yokuş yukarı tırmanıyorum, ancak etraf o kadar puslu ve gri ki; yürüdüğüm yoldan etrafa baktığımda sadece fabrikalar, sanayi tesisleri var. Ve o grilikte muhtemelen onların eseri. O yokuşu tırmanmamın nedeni ise daha ironik...

Bugün bir yanı sanayi bir yanı İstanbul'un şirin sayfiye ilçesi olma özelliğini korumaya çalışan yerin sahiline inip ayaklarımı denize sokmak...

-burada uzun bir ara verip yutkunmak, düşünmek istiyorum sadece. Yazdıklarım bile o kadar ağır geldi ki bana, di'il yaşamak :(((-

Toprak yolun başına çıktığımda yine aynı grilik, yine fabrikalar...

Ne gökyüzü, ne deniz, ben nerden kıyıya inicem diye düşünürken;

Çooook derin olan uçurumun başında bekleyen deney tüpünü andıran uzun, dar ve yuvarlak bir asansöre binip aşağı inecek, bir kapıdan geçecek ve oradan denize ulaşabilecekmişim.

Gelecekte böyle bir dünyada yaşama ihtimalimizin çok yüksek olduğunu bilebilmek için rüyada görmeye gerek yok bunu elbette ama ben gördüm işte napiyim ;)))

1 yorum:

Hektor dedi ki...

Rüyalarınızın video kaydını alabilir, onları kısa filmler festivalinde gösterebilirsiniz. Böylece rüyalarınızla bu toplumsal mesajı herkese ulaştırmış olursunuz.