Çarşamba, Eylül 21, 2011

Ateş ve Rüzgar

Daha dün dillendirdim söyledim birisine, yazmakta sıkıntı çekiyorum diye.

Oysa o andan itibaren deprem sonrası gelen tsunami gibi düşünceler hızla her yeri kaplamaya sayfaları boğmaya koşuyor.

Söylediğimin aksini ispatlamaya çalışırcasına aklıma gelip gelip giden, biriken her şey dışarı atasım var.

Haksız çıkarıcam ya kendimi...

Elimin altındaki en seri yazma aracı cep telefonum oldugu için mail taslaklarında başlanmış bitirilememiş kaç yazı var biliyor musun?

Tamamlamadan, sonu bağlanmamış cümlelerle oldukları durdukları halleriyle yayınlıycam onları da...

Neydi niyetim bu yazıya başlarken???

Kendi kendine kıvılcım çakıp duygu ormanını ateşe veren, sonra köşesine sinmiş oturan kötü niyetli kuruntu, evham, kendi kendine kurup kaldıran yangını büyütmek için hızlı hızlı üfleyip ateşi harlayan ve en sonunda içinde kendini yakan ama her seferinde küllerinden yeniden doğmayı başaran o garip duyguyu anlatmaktı.

O duygu öyle bir şey ki, cesaret hapı yutturulup ortalığa sürülen canlı bomba gibi hissettirir sana kendini.

Susup susup sindiğin, üstünü örttüğün, soramadığın, söyleyemediğin ne varsa sayıp döküp kal ya da git, sev ya da terket, başla ya da bit derdirtebilen.

Hiç yorum yok: