Cuma, Nisan 29, 2011

Sirmione - Garda Gölü

Venedik'e yakınlığı nedeniyle tatilimizin 3.günü Garda Gölü, Sirmione ve Verona'yı keşfettik. Paskalya dönemi ve günlerden pazar olması sebebiyle iğne atsan yere düşmüyordu.

İtalyan kültüründe haftasonları çoluk-çocuk, ana-baba toplaşıp alışveriş merkezlerinde sosyalleşmek diye bir kavram olmadığından -zaten öyle gidebilecekleri bi alışveriş merkezleri bile yok gariplerin- alıp bisikletlerini, giyinip güzel kıyafetlerini sayfiyeye, doğaya atıverirlermiş kendilerini.

Bu sebepledir ki pazar sabah erken saatlerinde otoyol turnikeleri Boğaz köprüsünü aratmıyordu.


Sirmione kasabasındaki Garda gölü de bu sebepledir ki, insan seliydi.

Kasım'da kardeşlerimin aynı yerdeki fotoğraflarıyla benimkileri görünce ne demek istediğimi daha iyi anlıycağınıza eminim :))










Ama tabiki bu kadar hareketin bereketi olarak tüm restoran ve kafeler, mağazalar açık olduğundan alışverişte coşabiliyorsunuz. Ama alışveriş için acele etmeyin çünkü Verona'da hepsinin daha ucuzunu bulacaksınız. Sirmione'de bir maske aldığınız fiyata iki maske alabileceğinizi görünce içiniz ve cüzdanınız cız etmesin.

Maske almayın ama muhteşem sabunları olan bu mağazayı kaçırmayın derim. O kadar güzel kokuyorlar ve o kadar güzel görünüyorlar ki...


Bir de Alplerin perileri var, şimdiye kadar sadece orada gördüğüm...



Yeşillikler içersinde yürüyebileceğiniz Maria Callas parkı ve panoromik seyir terası görebileceğiniz, güzel fotoğraflar çekebileceğiniz yerler.


Perşembe, Nisan 28, 2011

Kuponsal Mevzular


Hayatımıza girmeleri öyle çoook eskilere dayanmıyor ama onlar yokken nasıl yaşıyoduk hatırlanmıyor...

Önce indirimli alışveriş sitelerinin kardeşleri olarak markafoni'den grupfoni, grupanya, şehir fırsatı, yakala.co, tut.bobi, al kuponu ver parayı diye diye mantar gibi bir anda çoğaldılar.

Hangisinde ne var, onu da kaçırmıyım bunu da yakalıyim derken; kupon manyakları olarak dolaşmaya başladık etrafta.

Kuponlar mı bizi tüketiyor, yoksa biz mi kuponları bilinmez.

Hiç aklımızda yokken, % 900 indirimli olduğu için paraşütle atlamayı, Afrika çöllerinde aslanlarla bir gece geçirmeyi büyük bir hevesle satın alabiliyoruz.

Posta kutumuz anlamsız harf ve rakamlardan oluşan kodlarla, hatırlatmalarımız kuponların son kullanma tarihleriyle, aklımız hangi ara hangisini yapsam da ziyan olmasa kuponlarım hezeyanlarıyla doldu.

Buraya kadar kazasız belasız geldiyseniz bile kuponları tüketirken -eğer daha önce kuponsuz halini tecrübe etmemişseniz- nasıl bir muamele ve neyle karşılaşacağınızı bilememenin endişesi sarar ruhunuzu.

Ama bir yandan da sorarsın kendine madem bu iş bu fiyata yapılıyordu da biz bunca yıl nasıl kazıklandık.

6 Ay Önce- 6 Ay Sonra

Ben yoktum burda daha önceden kurup hazırladığım yazım tam vaktinde gününde saatinde yayınlandı ama ben cevaplarını verememiştim. İşte 6 ay önceki sorularımın bilmediklerimin 6 ay sonraki cevapları durumları...

Şimdi bir oyun oynıycaz, adı 6 ay sonrası...


Bugün yayınlıycam ama bir kopyasını da 6 ay sonra otomatik olarak yayınlanmak üzere kaydedicem.

6 ay sonra neler olmuş olacak hayatımızda?

Mesela ilki önemsiz günlük hayattan bir konu...

Çağlayan'daki Adliye Sarayı'yla birlikte çevre düzeni değişmek üzere trafiği yer altına almak için İstanbul'u felç edecek bir düzenleme bugün başlıyor. Ve 6 ay sonra bitecekmiş. -Görücez bakalım-

Bayağı bi şekillendi ama hala açılmadı.

Yaptığım işi bulunduğum pozisyonu doğrudan etkileyen bir projenin içersindeyim ama projenin sonunda ben nerde ve nasıl olacağımı gerçekten bilmiyorum. 6 ay sonra yeni bi pozisyonum, yeni bi işim ya da işim olur mu?

Hala işim var, her şey aynen devam ediyor ama hala belirsizlikler de var içinde.

Sonucunu beklediğimiz devlet kapısından gelecek bi haberimiz var. Gelmiş olur mu o haber, gelirse de neleri değiştirmiş yada değiştirecek olur hayatımızda?

Halen sonuna gelemedik.

Esra evlilik hazırlıklarında şu aralar, evlenmiş olur mu o tarihte?

Evlendirdik kızımızı :))

Hande'den bi bebek haberi duymuş olur muyuz?

Henüz yok bi haber
Kaptığım gelin çiçeği bana yaramış olur mu?

Sadece çiçeği kapmakla olmuyor bu işler, benim de bi'şiler yapmam lazım sanırsam ;))

SPK türev lisansını almış olur muyum?

Yok yaaa hala tek dersten takığım :))

Erguvanları boğazda kucaklıyor olur muyum?

Hava o kadar soğuk ki bırak erguvanları kucaklamayı açmadılar bile. Ama ben İtalya'da görüştüm onlarla :))

Gelelim sonuca; hayatın kendisi rutini belirsizlikmiş zaten. Test edip, onayladık

Çarşamba, Nisan 27, 2011

Heidi'nin Alpleri

Geçen yaz karadeniz yaylalarında Heidi'cilik oynamıştık, bu kez Heidi'nin Alplerini gördüm. Gezimizin 2. gününde başka bir ülkeye Slovenya'ya gittik. Topraklarının 3/4'ü yeşil alan olan ülkede yol almak çok keyifliydi.


Giderken de İtalya'nın kayak merkezi Trevizio'dan geçtik. Karlar erimiş, her taraf yemyeşil kayak pistleri sık ormanların içinde mükemmel yollar olarak önünüze serilmiş. Hayatında hiç kaymamış birisi olarak ben de bile kayak yapsam keşke burada dedirtti.


Ve Bled Gölü...
1000 yıllık şatosu, gölün ortasındaki sevimli adası ve manzarasıyla müthiş bir yer. Leylaklar, erguvanlar, kavaklar açmış. Yağmur gibi kavak tozları uçuyordu etrafta...


Slovenya'ya ya THY'nin haftada iki gün uçuşu varmış, ben tekrar gidip orada daha uzun vakit geçirmeyi çok isterim. Bled hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz

http://www.bled.si/en/

http://www.blejski-grad.si/en/about-bled-castle

http://www.bledslovenia.info/

Bled Gölünden sonra Slovenya'nın başkenti Lubiana'ya geçtik.

Lubiana Üniversitesi ve pek çok tarihi yapı, çeşme, köprüler ve sokaklarıyla güzel bir şehir...


Şehrin sokaklarında tek kişilik orkestra...

Malum dönem paskalya olunca çikolatacılar da başka bi türlü oluyor





 Yayalar kadar, bisikletliler için de trafik ışıkları var.

İtalya'da kısmetimi bulurum belki demiştim ama bahtıma bir ejderha düştü ;)))
öpmedim acaba öpseydim prens olur muydu???  :)))))

Bir Başka Diyar

Bir arkadaşım önceki yaşamımda İtalya'da yaşadığımı söylemişti, oldum olası ben de Venedik'e gitmek için yanıp tutuşurdum.

Gittim, Gördüm, Geldim...



Herkesin bildiğinden farklı ne anlatabilirim ki???

San Marco Meydanı, Çan Kulesi, Ahlar Köprüsü, Rialto Köprüsü, gondol gezisi, meydandaki kafelerde canlı müzik eşliğinde anın tadını çıkarmak...



 En meşhur kafesi Florian Cafe..


Hava kararıp da ışıklar yandığında başka bir büyü iniyor Venedik'in üstüne, gündüzün kalabalığının aksine sakin meydanında ruhunu hissediyorsunuz.

Cuma, Nisan 22, 2011

6 Ay Geçti

Şimdi bir oyun oynıycaz, adı 6 ay sonrası...


Bugün yayınlıycam ama bir kopyasını da 6 ay sonra otomatik olarak yayınlanmak üzere kaydedicem.

6 ay sonra neler olmuş olacak hayatımızda?

Mesela ilki önemsiz günlük hayattan bir konu...

Çağlayan'daki Adliye Sarayı'yla birlikte çevre düzeni değişmek üzere trafiği yer altına almak için İstanbul'u felç edecek bir düzenleme bugün başlıyor. Ve 6 ay sonra bitecekmiş. -Görücez bakalım-
Yaptığım işi bulunduğum pozisyonu doğrudan etkileyen bir projenin içersindeyim ama projenin sonunda ben nerde ve nasıl olacağımı gerçekten bilmiyorum. 6 ay sonra yeni bi pozisyonum, yeni bi işim ya da işim olur mu?

Sonucunu beklediğimiz devlet kapısından gelecek bi haberimiz var. Gelmiş olur mu o haber, gelirse de neleri değiştirmiş yada değiştirecek olur hayatımızda?
Esra evlilik hazırlıklarında şu aralar, evlenmiş olur mu o tarihte?
Hande'den bi bebek haberi duymuş olur muyuz?
Kaptığım gelin çiçeği bana yaramış olur mu?
SPK türev lisansını almış olur muyum?

Erguvanları boğazda kucaklıyor olur muyum?

Perşembe, Nisan 21, 2011

Sokak Hatırası (Eksik Tamamlama)

2008'de yazdığım bir yazı için istediğim resimler gelmiş ama ben yayınlamamış çok ayıp etmişim...

Çok zaman geçti üzerinden unutmuşsunuzdur yazımı diye, hem fotoğraflar hem yazıyla 2. baskı :))


Zaman zaman yazılarımı nasıl yazdığım, nerden konu bulduğum gibi sorularla karşılaşıyorum. Mesela bu sabah servisle mahalle arasından geçerken yaşlı bir kadının, süpürmekten iyice küçülmüş bir süpürgeyle sokakla binaların girişi arasını süpürdüğünü gördüm...

O an aklıma Emine Hanım Teyze geldi.

Çocukluğumun geçtiği Fatih-Fener’de her bayram sabahı istisnasız başını Emine Hanım teyzenin çektiği süpürgesini kapanın geldiği çocukların büyük bir zevkle iştirak ettikleri sokak temizliği. Kapının önü değil, Mesnevihane Sokağı’ndan başlayıp Sancaktar Yokuşu’nun kesiştiği düzlüğü de içine alan koca bir sokak.

Mesnevihane Sokağı kocaman çakıl taşlarından oluşan yarı toprak yarı taş bir yoldu. Roma yolu derlerdi ne kadar doğru bilinmez. Bu yüzden çukurları çoktu. Kuytu bir sokak olması da herkesin gelişi güzel çöplerini atmasına neden olurdu. Bir dedem bir de Emine Hanım teyze sokağı temizlemeye çalışır, ardından yine çöp bulunca söylenirlerdi haklı olarak.

Bırakın sokağa çöp atanları, yediği şeyin kağıdını, çöpünü umarsızca sokağa atanları ne o gün anlayabiliyordum ne de bugün anlayabiliyorum.

Mahallede bina sahibi pek çok kiracısı olan 3-4 kadın vardı. Hepsi hükümet gibi, pek çok erkeği geri kesecek kadar yere sağlam basan. Bina sahibi dediysem tek başına değil, çocukları eşleriyle ortak ama yönetimin onlarda olduğu. Sözlerinin kanun olduğu.

Yalnız bu 3 kadının da ortak özelliği Karadeniz’li olmaktı. Rize ve Trabzon.

Anneannem, Emine Hanım Teyze, Seher Hanım Teyze, bi de Pakize Hanım vardı ama onu hiç tanımadığım için hakkında bi şey söyliyemiycem.

Konu konuyu açıyor, hatıra hatırayı çağırıyor.

Anneannem’le Emine Hanım Teyze’nin diğer bir ortak özelliği de bahçelerine dadanan çocuklarla mücadele yöntemleriydi.

Üzerlerine su dökmek. Ama aynı zamanda da anneannem mahallenin çocuklarına camdan sakız da atardı. Ama bahçede oynamak yasaktı. –Tabi ki bize değil- Sakız stokları kutu kutu TipiTip’ten oluşurdu.

Benim de bir ıslanma maceram var. Aslında sadece benim değil, Yavuz (kardeşim), Aysun (Emine Hanım Teyzenin torunu ve arkadaşımız) üçümüzün.

Hikaye komik.

Emine Hanım Teyze’lere oturmaya gitmişiz annemle, malum çocuklar oyun peşinde onlarla oturacak değiliz ya. Ablam uslu, hanım hanımcık yok öyle yaramazlık gibi bir derdi. Planımız neydi yada napıyorduk bilmem ama üçümüz bahçenin arsa tarafındaki kapısında, birimiz de tırmanmaya çalışıyor. Emine Hanım Teyze’de içine doğmuş olacak balkona çıkıyor bakıyor ki mahallenin çocukları yine bahçeyi zorluyor. İçerden su alıp her zamanki caydırma taktiğini kullanıyor.

Biz; sudan çıkmış balık.

Yukarı çıkıyoruz, ıslak.

- N’oldu size?
- Emine Hanım teyze su döktü.
- Hangi ara oldu bu iş?

Emine Hanım Teyze haklı olarak ne işiniz vardı sizin orda diyor ama bir yandan da üzülüyor.


Eskiden Roma yolu denen ara sokak günümüz sokak modasına uyarak parke taşı döşenmiş,

Fener'deki meşhur kırmızı kilise, kırmızı mektep'in kubbesini görüyor musunuz üst tarafta ??