Salı, Nisan 27, 2010

Arabesk

Arabeske tahammülüm yokmuş, söyleyen Işın Karaca bile olsa...

Bi heves dinlemeye başladım şarkıları ancak tamamını dinleme sabrı gösteremeden sildim telefonumdan bütün kayıtları.

Pişman mıyım?

Asla...

Arabeske, özellikle de Orhan Gencebay'ın söylediğine tahammül sınırımı bir kez test etmiştim. Testin sonucu arabayı yolun kenarında durdurup içimdekileri dışa dökmem şeklinde olmuştu :)))

O günden beri özellikle arabadaysam kesinlikle kapattırırım. Işın Karaca'yı dinlerken de aynı hislerin hücuma geçmesi korkutmadı desem yalan olur.

Tamam tek suçlu arabesk di'il.

Çocukluk ve ergenlik dönemim araba, tren yolculuklarını pek iyi hatırlamaz ama bu gibi hassas durumlarda istenmeyen koku ve seslerin süreci nasıl çabuklaştırdığını da benimle aynı sıkıntıları çekenler gayet iyi bilir.

Neyse ki herkesin dediği gibi büyüyünce geçiyormuş, ama yine de taşıtlarda bir şeyler okumak, dönüp yanımdakiyle konuşmak, ters oturmak gibi hareketlerden mümkün olduğunca kaçınarak yol huzurumu kaçırmamaya özen gösteriyorum.

Cumartesi, Nisan 24, 2010

Baharım

Bu bahar pek haşır neşir olamadım doğayla :((

Bir erguvan programı yapmış, erguvan çiçekleri altında baharı kutlamaya niyetlenmiştik. Çoğu erguvan açmasına rağmen bizim ağacımız açamamıştı çiçeklerini; acaba Aralık'da zamansız verdiği tomurcuklarına mı kurban gitmişti?

Bilemedik :(((

Ben de sağdan soldan en yakınımdan ne bulduysam bahara dair onlarda teselli bulmaya çalışıyorum.






Bu resimlerin mekanı Levent'in ve diğer yüzü. Bu manzarayı güzel kılan tek şey bayraklar

Pazartesi, Nisan 19, 2010

İnsanlar ve Sembolleri


Başladım bi kitaba geçenlerde yeni elimde kaldı. Ama o orda dururken kumalar getirdim üstüne.

Cumartesi gazeteleri okurken "Donsuz Geceler Sayın Seyirciler" ismi dikkatimi çekti. Bizim jenerasyon hatırlar bu iyi dileği ama sonrası...

Bu sözü hava durumunun sonunda söyleyen Ersin İmer hemen masa başı göreve çekilmiş, kısa bir süre sonra da felç geçirip vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.

Bu ve bunun gibi TRT'den renkli pek çok anısı var kitapta. Okuması keyifli bu kitabı pazar akşam olmadan bitirmiştim.

Bi de ders kitabı niteliğinde İnsanlar ve Sembolleri var ki, ondan da "Berber" sayesinde haberdar oldum. Bir gün konuşurken kurduğum cümleden yola çıkarak

- "Jung"u bilir misin dedi?

-kim ki o? dedim

- senin kurduğun cümle onun felsefesinin en yalın dille anlatıyor, bunu derslerimde kullanmama izin verir misin? dedi

- ne demek gurur duyarım,

dünyaca ünlü bir psikoloji profesörünün felsefesini -hakkında tek kelime bilmeden- bu kadar içimde hissetmem Jung'la aramda ister istemez duygusal bir bağ oluşmasına sebep oldu.

Yavaş ilerliyorum kitapta. Bakalım başka ne ortak noktalar bulacağım, merak ediyorum :))

Eyyafelyökül

öyle yazılmadığını ve okunmadığını biliyorum ama Eyyafelyökül demek istiyorum ben kendisine...

Belki de dünya kurulduğundan beri orada duruyordu, uzun ve garip adıyla Eyyyyf deyip kısaca geçip gidiliyordu üzerinden.

Dünyadaki her şeyi kontrol edebilir, klonla, çarpıştır, çarp, böl al sana kainatın sırrı diye diye ortada dolaşanlara "yeter artık" demek istercesine bir hışım püskürttü kinini.

Aslında insanın canını yaktığı, düzenini bozduğu her tabiat parçasının intikamı bu bence.

Tabi ki pek çok insanın hayatını alt üst etti, planlarını bozdu, belki de kötü şeyleri tetikleyecek ama içten içe seviyorum ben bu yanardağı.

İnsanlık kendisine bu kadar nimetler sunan hayatını mükemmel kılan kainata o kadar haince davranıyor ki...

Bi de yönetenler var, kendilerini küçük dünyaların tek hakimi sanıp ol, yap, öl, yat, kalk diyerek her söylediklerinin saniyesinde olmasını isteyenler,

n'oldu????

hadi söyleyin asistanınıza dağıtsın külleri kaldırtsın uçağı,

aaa yapamıyo mu, nasıl olur sizin gibi çoook mühim adam söyler de olmaz, yapılmaz

çok ayıp, çok ayıp

Perşembe, Nisan 15, 2010

Beyin kaydeder, Ruh yaşar...

Yaşadığımız her anı biz farkında olsak da olmasak da beyin kaydediyor, zamanı geldiğinde çıkartıp karşına "al işte" - "bu" diyor.

Ama ruh beyinden farklı çalışıyor, istemediklerini yaşamıyor, yok sayıyor.

Koştur koştur bi şeyler yaparken, sağa sola emirler yağdırırken beyin; çoğu zaman ruh sırtını dönüp kollarını bağlayıp somurtarak ilgilenmiyor olan bitenle.

Ondan sonra biri sorunca "eee naptın bugün?"

"hiiiiiiiiiiiç" diyor ruh

Blog yazarı aranıyor!

Türkiye'de kurumsal blog yapmaya başlayan ilk şirket Efes Pilsen sanırım. En azından benim ilk gördüğüm :)))

Çok ciddi bir şekilde kurumsal blog yazarı arıyorlar. Ve gerçekten çok eğlenceli bir işe benziyor.

Efes Pilsen'in

- Düzenlediği festivallerde sahne arkasında gruplarla tanışıp, röportaj yapacak
- Konserleri sahnenin önünden izleyecek
- Efes Pilsen Blues ve Rock'n Dark ekibiyle turnelere katılacak
- Fabrika gezilerine katılıp dijital projelerin test sürecinde yer alacak
- Efes markalarının etkinliklerine ve etkinlik hazırlıklarına katılacak
- Efes Pilsen Spor Kulübü maçlarına katılacak
- Milli takım maçlarına ve Final Four'a gidecek
- Efes Pilsen arşivinden yararlanacak
- Sosyal medya etkinliklerinde Efes Pilsen'i temsil edecek
- Deneyim ve izlenimlerini Efes Pilsen Blog'da yazacak ve bunları sosyal medyada paylaşacak

blogda Efes tarafından onaylanan yazılar yayınlanacak, belki çok tarafsız olamayacak ama yine de keyifli bi iş.

İlgilenenlere duyrulur :))))



http://blog.efespilsen.com.tr/efes-pilsen-blog-yazarini-ariyor/

Pazar, Nisan 11, 2010

Doğumgünü Davetiyesi

Çocuklar zamanı bizden çok daha farklı yaşıyorlar. Organize kutlamalara ilk yaşlarından itibaren başlıyorlar, bizim gibi düğüne kadar beklemiyorlar :))

Yağız beyimizin doğumgünü 1 Mayıs'ta, bu sene 1. sınıfa başladı ve okul arkadaşlarını doğum günü partisine davet etmek için davetiye siparişi verdi bize.

Aslında zamanım olsa ona özel farklı bir şeyler tasarlamak isterdim ama ne yazık o şeyden yok ben de bu aralar :(((

İhtiyacı olanlara yardımcı olmak için bulduklarımı paylaşıyim dedim.

Futbol toplu olanın paketinde 5 tane var. D&R'da bulabilirsiniz ama başka seçeneğiniz yok.

Ben 1o'li olan Notebook mağazasından bir pakette 10 kart ve zarfı var. Çeşitse bol Spider Man, Sünger Bob, Ben 10'nin başka pozlarıyla. Kızlar için de popüler karakterli pek çok seçenek var.

Parti çocuklarının zevkine sunulur :))))

Çarşamba, Nisan 07, 2010

Zamane Kahvesi

Nişantaşı'nda yeni bir mekan...

Zamane Kahvesi

Eskilerin kahvehanesini zamana uydurmuşlar sadece kahve di'il, pasta, börek, çörek, yemek ne ararsan...

Özelllikle pasta ve çikolataları iddialı

Arkasında kim var biliyo musunuz?

Pelit...

Nişantaşı'na yolu düşen uğramalı, yolu düşmeyen de düşürmeli

Salı, Nisan 06, 2010

Yeni Çikolata

Akşam markete uğradım, meyve, ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerini almak için. Kasaya giderken çikolataların olduğu reyonun önünde durdurdu bir güç beni...

Bir yandan reyona bakıp bir yandan da "ne bakıyosun evde bi sürü çikolata var, hem kilona da dikkat etmen lazım şimdi alırsan yersin" seslerini susturmak için bahane arıyodum.

Veeee işte beni reyonun önünde durduran suçlu...

Kit Kat! -Resmen çağırmış beni, gel de kuantuma inanma ;)

Şimdi paketi yeni, minik, nanelisi var, portakallısı var üstelik de masum sadece 107 kalori ;)

Denemesem olmaz -bahane de tamam, at sepete-

Tabi ki öncelik portakallının, hepsini yerdim de bu gece o zaman ne anlamı kalırdı 107 kalorinin

:)))))

Cumartesi, Nisan 03, 2010

Küçük Kız

Sabahın 7,5'unda servisi beklerken; yaşlıca hafif kamburu çıkmış ufak tefek bir teyzeyi sürdüğü çocuk arabasıyla taksiler, servis minibüsleri arasından hızla karşıdan karşıya geçerken görüyorum.

Belli ki çocuğu evinden alıyor, bakmak için kendi evine götürüyor.

Geçen sabah saçları iki yandan toplanmış 3-4 yaşlarında bir kızı çocuğunun elini sıkı sıkı tutmuş karşıdan karşıya geçiyorlardı.

Gözlerinden uyku akan minik kız, diğer elinde tuttuğu pastaneden alınmış poğaçayı kemiriyordu.

Oldum olası savunduğum da olsa, o sabah bir kez daha çocuğum olduğunda sabahın kör saatinde ona böyle bir hayat yaşatmayacağımın sözünü verdim kendime.