Pazar, Şubat 28, 2010

Kültür Başkentinin Eserleri

2010 İstanbul Kültür Başkenti olması şerefine yıllardır süren restorasyonlar sona erip, tarihin önüne kurulan iskeleler bir bir kalkıyor.

Çemberlitaş'ı bugün gördüm tüm çıplaklığıyla...


Bir sonraki hedef Ayasoyfa.

Kubbesini gizleyen iskeleler törenle sökülmüştü, şimdiye kadar bir kaç kez Ayasofya'ya gitmiş olsam da kubbesini tam görememiştim. Gerçi şu an nasıl göründüğünden de çok emin değilim. Allah bilir bi yerden söküp öteki tarafa kurmuş da olabilirler ;)))

En büyük hayal kırıklığımı da Süleymaniye Camii diye diye gidip; ben başımı örtüp ayakkabılarımızı çıkarıp girdiğimiz yerde dar bir koridordan başka bir şey göremeyince yaşamıştım.

Hepsi bu kadar mı, nasıl yani dedik Yavuz'la birbirimize. Sonra tahta paravanların arkasında gerçek Süleymaniye'nin olduğunu anladık ama ne yazık ki onu keşfetmek için de biraz daha beklememiz gerekiyor.

İkizler'in 4. Doğum Günü

Nasıl geçti anlamadım, ne zaman 4. doğum günleri oldu ikizlerin?

Blogumun tozlu arşivinde -sanal alemin tozlu arşivi olmaz, eski geçmiş derken insan bir parça toz istiyor üstünde :))- ilk fotoğrafları ilk doğum günleri var.

Bugün de 4. yaşlarını kutladık.



2009 Mart'ta
Mayıs 2008'de
28 Şubat 2007'de

Gözde, Gürkan ve güzel anneleri 2006 Haziran'da

Doğar doğmaz :)

Cumartesi, Şubat 27, 2010

Giriş

Günlerdir yazmak için kelimeler birbirinin ardına eklenip, dilimin ucuna geliyorlar. Yaz bizi yaz bizi diye.

Bilgisayarı açmaya üşendiğimden yada çok yorgun olduğumdan, uzun zaman üzerine ilk defa kalem kağıdın yardımına sığındım.

Oraya döktüm birazını, karıştım kaldım yazdıklarımda; vazgeçtim herkese okutmaktan. Sonra bi şey geldi üstüne perçinledi yazdıklarımı...

Kağıdın kestiği parmağın sızlatan acısını bilirdim de, taze ekmeğin kabuğunun da bu kadar can yakıcı olduğunu bilmezdim.

neyse, özünde çok yazasım var.

Buyrun...

Evlilik

Geçenlerde aldığım kitaplardan bahsetmiştim.

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/01/kisisel-enerji-testi.html

hala bitiremedim onları :((

Cazibenin Sırları'nda en son yazdığım yerde kaldım.

Küçük Şeyler 2'yi ara ara okuyorum.

Hayalden Gerçeğe Mutluluk'ta sadece 1 sayfam kaldı.

Bir sayfa kala kitap mı bırakılırmış?

Bitirmek için değil içime sindirerek okumak istediğim için aceleye getirmek istemedim.

Benim her yıl giderek daha büyük bir hızla kaybettiğim, artık içimde ufak kırıntıları dışında hiç bir şeyi kalmayan ama son bir kaç aydır mucizevi bir şekilde hücrelerime yeniden yerleşmeye başlayan "mutluluk"

Kadınlar ve mutluluk,

İlişkiler ve mutluluk bölüm başlıklarından bir kaçı.

Ancak bana bu yazıyı yazdıran evlilikle ilgili bölümü.

Her kadın ne kadar iyi kariyeri, ne kadar iyi hayat standartları olsa da Sinderella sendromu yaşıyor.

Evlilik varılması gereken bir yer değil,

evlendiğiniz anda iş bitmiyor, sadece daha zor bir sınıfa geçiyorsunuz.

Kilo vermek gibi, o 5 kiloyu veriyorsunuz ama verdiğiniz kiloları korumak için çaba sarf etmeniz gerekiyor.

Mutlu sonla biten bütün masallarda yada filmlerde kadınla erkek kavuşur, sarılır, evlenir.

Bu bitiş hiç beni tatmin etmez,

- ee tamam evlendiler, peki sonra ne oldu?

İşte aslında filmin başladığı yer tam da orası ;))

Bir 4 Yapraklı Yonca yazısı

Blogum sayesinde daha doğrusu, her ikimizin de yazılarını okuyup bizi aynı kişi zanneden takipcilerimiz sayesinde tanıştık biz onla.

Adaş olmamızın yanısıra benzer ruhlar taşıyan iki tane 4 yapraklı yonca'yız biz.

Yapraklarını delicesine seven...

Adaşım Elele'ye yazmaya başlamış bu ay.

İçerikleri bana çok anlamsız gelen kadın dergilerine pek prim vermesem de sırf onun yazdıklarını okumak için bugün Elele aldım.

Benim düşüncelerimi hissetmiş gibi editörü Zehra Elif Taş; öyle olmadıklarını anlatan cümleler kurmuş açılışta...


Adaşımın yazısı 4 yapraklı yonca'larla süslenmiş sayfasında pek bi güzeldi. Beynimin yaratıcı hücrelerinde şimşekler çaktırdı.

Okuyun mutlaka;

eleştiri, öneri, tebrik yada her ne hissettiyseniz Yonca'yla paylaşırsanız çok sevinir.

4yaprakliyonca@gmail.com (Yonca Tokbaş'ın mail adresi benim di'il ;))

Beni seven mi, Benim sevdiğim mi?

Beni seveni sevmek; risksiz, güvenli, huzurlu, şımartan, baş üstünde taşınan olmak yada öyle olduğunu sanmak...

Benim sevdiğim; riskli, güvensiz, bilinmez, belki karşılıksız ama en çok da cesaret isteyen...

Kim?

Benim sevdiğim=Beni seven (denge noktası)

Eşittir dışında kalan tüm semboller her sevene her sevilene, kimi sevdiğine göre değişen farklı hikayeler...

Benim sevdiğim diyebildiğim hak edense bu sevgiyi sorun yok. Ama bugün sorun yoksa yarın olmayacağının garantisi de değil.

Bu konuda yazmaya karar verdiğimde "benim sevdiğim" diyebilendi kahramanım. Çünkü o cesurdu.

Düşündükçe senaryolar şekillendirdikçe kafamda "benim sevdiğim" diyebilenin daha çok verip daha az aldığını, avuçlarında sönen sabun köpüğünün kaygan ıslaklığını temizlemekle baş başa kaldığını...

Beni seven diyen; hazıra konan, savaşmayan, direnmeyen, korkaktı...

Ama di'il miş galiba...

İdealist bir ruhsa taşıdığı bedenin; sevdiğim deyip yeldeğirmenleriyle amansız bir mücadeleye girip yorgun düşene kadar savaşır.

Ta ki güneş gözüne alıp, bir yeldeğirmeniyle savaştığını anlayana kadar. -ki nedense 30'un içlerinde ilerlemeye başlayınca bu güneş göze alır-

İşte o zaman vazgeçip mücadeleden huzurlu, sakin bir limana gidip güvenilir ve sağlam bir tekneyle demir atılır hayata.

Artık beni seven...

21 Şubat gecesi buraya kadar yazdım defterime, vazgeçtim yayınlamaktan çıkamadım çünkü kim güçlü, kim güçsüz. Kim haklı, kim haksız.

24 Şubat akşamı Canım Ailem'i seyrettiniz mi bilmem.

Samim'le Meliha da bu yazının kahramanıydı aslında.

Meliha her şeye rağmen "benim sevdiğim" diyen...

"Beni seven" diyebilseydi Meliha; Aziz bir işaretiyle dünyaları serebilirdi önüne.

Hızını alamayan Aziz evlenme teklif ederken Meliha'ya;

-Samim ipiyle kuyuya inilmez haytanın teki, dedi.

Hiç bir şey diyemedi Meliha önce;

evet kendinden emindi sevgisinden de ama bunca yıl ümitsizce beklemesini haklı çıkaracak küçük bir desteğe ihtiyacı vardı.

Sevdiğim dediği işte tam o anda, olması gereken zaman ve yerdeydi.

-Dediniz ya o haytanın ipiyle kuyuya inilmez diye,
işte benim gözüm o kuyudan başka bir kuyu görmüyor.


Benim sevdiğim diyebilen tüm kadınlara...

Çarşamba, Şubat 24, 2010

Alışverişlerde Dikkat

Lüks bir giyim mağazası -ismini söylememe gerek yok, faturada adı yazıyor- %8 olması gereken KDV'yi %18 olarak alıyormuş.

Nasıl yani? dedim haberi okuyunca.

Aslında ben de pek kontrol etmem ama bu olaydan sonra faturaları kontrol etmek şart oldu.


Haberin tamamı için >>

Reklam

Anlatmak istediğini kısa ve net anlatan reklamlara bayılıyorum.




Salı, Şubat 23, 2010

İstanbul

Paşabahçe'yi yoklamayalı uzun zaman olmuştu. Son serilerinden biri İstanbul temalı.

İstanbul diyince akan sular durur benim için

Bi arkadaşıma hediye alırken, dayanamadım kendime de "canım istanbul" aldım.

Heyecanla eve gidip içine yerleştirdiğim mumları yakınca daha bi hoşuma gitti. Duvara yansıyan İstanbul silueti muhteşem. Söndür ışıkları, otur seyret, hayal kur.

Boğaz Köprüsü, Kız Kulesi, Galata Kulesi, camiler...

2 mumlusu ve aşağı yukarı aynı ölçülerde peçetelik olanı da var.

Paşabahçe canavarlarına duyurulur :))))

Pazartesi, Şubat 22, 2010

Nietzsche

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,

yoksa değersiz olan hep sen olursun...

Düşün...

Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme,
tükettirme içindeki yaşama sevgisini...

Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz...

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
kendimi bir sahnede buldum
Oynadım...
Öyle bir rol vermişlerdi ki,
okudum, okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde,
hem kızdım hem güldüm halime.

sonra dedim ki söz ver kendine...

Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Pazar, Şubat 21, 2010

3 Mum

Canavar bir fotoğrafçı yetişiyor. Yağız, şekilden şekile girerek bütün gece resimlerimizi çekti.

Doğumgünü partisi balonsuz olmazmış anladım. Balonlarla nasıl eğlenceli dakikalar geçirdik anlatamam.
Ve 3 yaş pastam ;)

Pasta işini son dakikaya bırakıp, bulduğunu di'il umduğunu almak isteyince böyle hoş bi şey çıktı ortaya.


Hikayemiz biraz ilginç aslında.

Hafta içinde Hacıbozan'ın Kebapçı versiyonunda "bi daha gelmeyiz" dediğimiz başarısız bir akşam yemeği tecrübemiz oldu Yavuz'la.

Cumartesi günü, akşamki parti için Merhaba Pastanesi'nin Merter'deki merkezine gittim, umduğum pastayı bulmak için.

Bırak umduğumu, bulduğum pastaların üstündeki kararmış muzlar -yok yok olmaz- dedi. İstediğim pastayı söyledim -yok- dediler.

Yok, güle güle.

3 metre aşağıda Hacıbozan'ın pastanesi. Geçen akşamki yemek geldi aklıma, cayar gibi oldum. İçimde kalmasın yine de bi gidiyim dedim. Ama eksi puanla girdim kapıdan içeri.

Umduğum burda da yok :(

Yapalım hemen istediğinizi en fazla yarım saatte hazır olur demezler mi. Dışı bunun gibi ama beyaz, içi şunun gibi ama frambuazlı. Ne bir ek ücret ne bi şey.

Ama ön yargılıyım ya kebap tecrübesinden "ben bi bakıyim ararım sizi" dedim.


Bütün adaylar tek tek dolaşıldı, yooooook.

"yapalım hemen" diyen bi Allah'ın kulu da yok.

Aradım verdim siparişi.

"Ne yazalım üstüne?" dediler.

Aklıma bi'şi gelmedi.



"İyi ki doğdun yazalım" dediler.

İyi, tamam.

Haa bi de ustanız yapabiliyorsa altına "dört yapraklı yonca" yapsın dedim.

Gelen pastanın resmini gördünüz.

Yazının altındaki yeşil şeyler; pastayı sipariş verenin adı Yonca olduğuna göre dört yapraklı yonca'dan yonca'yı çıkarırsan elde kalan "dört yaprak"

:)))))))))

çok güldük

ama talebi satışa hızla dönüştüren Hacıbozan ekibine teşekkürler, bizi güldürdükleri için de ;)))

Perşembe, Şubat 18, 2010

Kırkgöze'ye Yardımın Mutlu Sonu

Ocak ayının son günlerinde Kırkgöze İlköğretim Okulu'nun ihtiyaçlarından bahsetmiş, el birliğiyle ne yapabiliriz diye paylaşmıştım sizlerle.

Yardım eden herkese çok teşekkürler...

Aslında benim teşekkürüm ve yazım biraz zayıf kalıyor. Bir kaç monttan başka bir katkım olamadı ne yazık ki.

Ancak bu işi çekip çeviren, elini taşın altına koyan, ya tamamlayamazsak eksikleri diye uykuları kaçan Yavuz'un kaleminden okumanız daha doğru bence.

-bu arada küçük bi açıklama; Yavuz çok özel biri benim için...

Üstelik böyle konularda gösterdiği hassasiyet ve çabalarıyla gurur duyduğum, kesinlikle daha sık yazmalısın dediğim özel bir insan işte :))) -


Çok sevgili, değerli yüce gönüllü tüm dostlarımız,

Ocak ayının ortalarında, Twitter üzerinden, görev yaptığı okulun yeni yapılan binasındaki eksikler için yardım talep eden, genç bir Türkçe öğretmeninin sesine kulak verdik. Çocuklar hakkında konuşurken, bazı çocukların, zor şartlarda okula gidip geldiğinin farkına varıp, onlar bunu talep etmediği halde, istedik ki yeni birer kışlık montları olsun… Sonra istedik ki, biri yeni bir mont giydiğinde, ötekinin boynu bükük kalmasın. 600 çocuğa 600 kışlık mont hedefledik. Bunun yanında okulun eksiklerini de not ettik.

30 Ocak 2010 tarihine kadar, sizlerden gelen maddi yardımlarla;

600 adet kışlık mont
190 adet kışlık bot
1 koli çorap
1 adet printer
Okuma kitapları,
SBS hazırlık ve test kitapları
Kırtasiye malzemeleri(A4 kağıt, kalem, silgi, defter, yapıştırıcı, v.s…)
Türkiye siyasi, Türkiye fiziki ve dünya haritaları
Tarih atlasları
Seyyar tahtalar
Satranç takımları ve eğitici oyun setleri satın aldık.

Ayrıca Halil Özbekli, atölyesinde kütüphaneleri yaparak hediye etti.

Erdem Abay son anda haberdar olup 1 koli çorabı hediye olarak yetiştirdi.

Topladığımız ve satın alabildigimiz her şeyi iş yerimizde kutulara yerleştirdik.

30 Ocak Cumartesi günü Aras Kargo'ya teslim ettik. Aras Kargo kolilerin tamamını ücretsiz taşıdı. Yerine ulaştırdı.

Sömestir tatili biter bitmez, okuldaki herkes kütüphaneleri kurmaya başladı. Gönderilen kolilerce kitabı kayda geçirip, raflara yerleştirdi.

Montları kutularından çıkarıp istifledi


Ve sizlerin hediyesi olan her şeyi, büyük şehirdekilerle eşit şartlarda okuyamayan miniklere dağıttı.


Bu kadar malzemenin bu kadar kısa zamanda toplanması konusunda yaşadığımız haklı gururu ve mutluluğu sizlerle paylaşıyoruz. Bizden kilometrelerce uzakta çarpan minik kalplerin eğitimi için yapılan bu yardım çabasına katılan herkese minnettarız.

Tüm ihtiyaçların tamamlanması süresince gördük ki; geçirdiğimiz zor günlere rağmen, söz konusu bizden daha zor durumda olan çocuklar olduğunda, herkes üzerine düşen fedakârlığı, hiç düşünmeden yapıyor. Bu fedakârlıkla yola çıkan malzemelerin yerlerine ulaştığını sizlerle paylaşmak istedik.

Kırkgöze İlköğretim Okulu’nun miniklerinin içini ısıtan, yepyeni bir okulda, yepyeni eşya, malzeme ve kıyafetlerle daha bir hevesle okula gidip gelmesini sağlayan, bu yardım çabamıza destek veren tüm yardımsever dostlarımıza teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.

Bu güzelliği gerçek kılan, destek olan, siz dostlarımıza sonsuz teşekkürlerimizle.

Yavuz Çağlar

Çağrımıza kulak verip, kargo şubelerine, koliler bırakan, adını bilmediğimiz dostlara, kimseyi unutmama gayretimize rağmen adını unuttuklarımıza

Adnan Ata
Ayşe Canan Aşık Mucuk
Baran Berksü
Behice Özpolat
Berna Akal
Çağla Kaytancı
Canan Doğruer
Cem Kayacan
Didem Çelebi
Ersin Özdemir
Esin Kara
Esra Duru
Esra Özden
Eti Ancel
Etiz Ailesi
Fatoş Ulubilge
Gamze Altılar
Garo Simsaryan
Gönül Sü
Halis Sayar
Hande Bozkurt
Hande Tavukçuoğlu
Hüma Bilge
Işık Tok
Işılay Öcal
Kemal Işık
M.Eser Sarı
Mahmut Erdoğan
Mehmet Bayrak
Meryem Numanoğlu
Mustafa Özşen
Müge Cinay
Müzeyyen Sirkeci
Nazan Sü-Özlem Sü
Nuray Çağlar
Oya Babaoğlu
Rehau çalışanları
Salih Çizmecioğlu
Semra Egeli
Seta Doğancı
Sibel Tuğçay-Murat Gürsü
Şima Bilge
Suat Karakaş
Sunay Selçuk
Tülay Çağlar
Tümay Etiz
Ayşe Şahin-Umut Can Gümüşsoy
Yavuz Çağlar
Yavuz Demirel
Yeşim Topkara
YKB Eminönü Ö.B.M çalışanları
Yonca Samlı
Yonca Topkara
Zeynep Ebru Demircan

Ayrıca

Eda Şahan Akalan
Nazan Aşık
Arzu Şekerci
Meryem Numanoğlu
Berna Akal Gürsular
Muhsin Uluhan
Hilmi Kalın
Murat Kayabaş
İdil Öztürk
Demet Cengiz Bilgin
Öznur Tuna

Verdikleri kişisel destekten dolayı sonsuz teşekkürlerimizle.

Salı, Şubat 16, 2010

Damıtılmış Sözler -SIR-

Damıtılmış sözlere çok ara vermişim...

Gelişi güzel açtığım sayfanın konusu "SIR"

İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır yayılır. (Mevlana)

Dime kimseye sırrı ir ü giç
Ki sen saklamadun o saklar mı hiç. (Za'ifi)

Sırrı olmayan bir şeyin çekiciliği de yoktur. (Anatole France)

Sırrını saklarsan o sana esir olur,
Yayarsan sen ona esir olursun (İbni Sina)

Bana güvenilen bir sırrı kutsal bir emanet gibi saklarım;
Ama sırları elimden geldiği kadar bilmemeğe çalışırım (Montaigne)

Sırlarınızı kendi yüreğinizde saklamak, kalbinizi açtığınız kimselere dillerini tutmaları için yalvar yakar olmaktan yeğdir. (Geoffrey Chaucer)

Birisi bir söz söyledi de sonra önüne ardına, sağına soluna baktı mı söz sırdır. (Hz. Muhammed)

Üç kişi bir sırrı saklayabilir, eğer ikisi ölmüşse (Benjamin Franklin)

En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın (Ziya Paşa)

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Her sene takvimin benim için en anlamlı gününü yaşıyorum.

Çok şükür birinden diğerine huzurla, sağlıkla, mutlulukla geçtim.

Bir sene boyunca birbirinin aynı iki rakam yan yana duracaklar :)))

Beni hatırlayan, bu anlamlı günümü benimle paylaşan herkese çok teşekkürler.

Son bir yılda hayatımdaki değişimi özetleyen en uygun iki resim

Profesyonel bir yönetici :))

Pastaya dayanamayan bir tombik :)))

Cumartesi, Şubat 13, 2010

Çok ihmal ettim son günlerde, hem blogumu hem de takip ettiğim blogları :((

Bu akşam topluca ziyaret ediyorum herkesi. Yeni şeyler öğreniyorum, haberler alıyorum.

Yelda'nın blogundan öğrendim hediyeleşme etkinliğini.

Eskiden okulda yapardık, ablamlar hala işyerinde yapıyor. Kura çekip, hediye alıyorlar birbirlerine. Kimse bilmiyor kimin ona hediye alacağını.

İşte bu da öyle.

Katılmak isteyenler bilgilerini pembedusbahesi@gmail.coma gönderiyor. Sonra arkadaşlar kura çekip eşleşmeleri yaptıktan sonra kime hediye göndereceğinizi haber veriyorlar.

Hiç tanımadığın birine hediye gönderecek, hiç tanımadığın birisinden hediye alacaksın.

Heyecan verici ;)))

Pembe Dusbahcesi  Hediyelesme Etkinligi

Salı, Şubat 09, 2010