Cuma, Aralık 16, 2005

Kedi

Beni tanıyanlar bilir, hayvanları çok sevmeme ve evimizde bir papağan olmasına rağmen onlarla yakın temastan korkuyorum. Geçmişte yaşadığım –hatırladığım kadarıyla- kötü bir tecrübem olmasa da dokunamam, yaklaşamam, yaklaştıramam. Uzakta durmayı tercih ederim. Dışarı bir yerlere yemeğe gittiğimizde sevgili Yavuz’un ısrarla ayaklarımızın dibinde dolaşan kedilerle verdiği mücadele benim için takdire değerdir. Zaten en son açık havada yediğimiz yemekte benim ayaklarım yerde değil, geniş koltuğun üstündeydi.

Her sabah evin bahçesinde ısınmak için birbirine sokulmuş, ağacın dibine kıvrılmış uyuyan kedileri gördükçe içim gidiyor. Dün sabah ta işyerine doğru yürürken yolun kenarındaki bir kedi önünden geçen diğer insanları umursamazken; bana dikkatle bakmaya başladı. Duvara sürtünüp boynunu bükerek sevilmek istediğini belli ediyordu. “Ama ben senden korkuyorum” diye fısıldadım ve yoluma devam ettim. Aklım onda merdivenleri çıkarken, dönüp bi’daha bakmaktan kendimi alamadım, onun da benden son bir işaret bekleyen bakışlarıyla karşılaştım. Ve basamakları ikişer üçer atlayarak yanıma geldi. Üstelik bir gözü de kördü.

Nasıl üzüldüm...

Onu okşayabilecek kadar cesur olmadığım, bir kedi bile olsa onu hayal kırıklığına uğrattığım için.



Bu fotoğraf üye olduğum bir mail grubundan geldi. Fotoğrafta ilk dikkatimi çeken yan taraftaki sarı küçük kedinin ifadesi. Masum bir çocuk gibi; seyrettiği şeyin onu çok mutlu ettiği kesin. Gri kedi evin haşarı, suç makinesi yaramazı. Belli ki küçük diye bizim sarı kediyi biraz korkutmuş ama iyi kalpli köpek gri kediyi cezalandırıyor. Gri kedi de içinden “yine yakalandık” diyor.